Türkiye’den Ukrayna dağlarına BukovelTürk

0
5232

3 yıldır Ukrayna’nın Karpatlar bölgesinde yaşayan tek Türk olan ve burada bir otel işleten Caner Acemoğulları buraya nasıl geldiğini, buraya gelmeden önce ne yaptığını, otelinde ne tür hizmetler verdiğini, karşılaştığı zorlukları, hayatının gidişatını ve daha birçok şey hakkındaki sorularımıza cevap verdi.

BukovelTürk Otelinde her yıl onlarca Türk misafirini ağırlayan Caner Bey, Ukrayna’ya gerek turizm gerekse de iş için gelmek isteyenlere de samimi tavsiyeler verdi.

U-A: Merhaba Caner Bey, 3 yıldır Ukrayna’da yaşıyorsunuz, hayatınızı biraz anlatır mısınız? Mesela buraya gelmeden önce Antalya’da ne iş yapıyordunuz ne ile meşguldünüz?

CA: 16 yıldır Antalya’da ikamet ediyordum. Ayakkabı ve çanta satan bir mağazamız vardı. Onun haricinde ayrıca tekstil işi ile uğraşıyordum ama turizm kötüye gidince işler de bozulmaya başladı. Sonra bir arkadaşım vasıtasıyla eşim Natali ile tanıştım ve Ukrayna’nın Karpatlar bölgesine Natali’nin yanına tatil amacı ile geldim. Sonrasında ise burada birlikte çalışmaya karar verdik.

U-A: Ukrayna’ya ilk kez mi geldiniz, ne zaman geldiniz?

CA: Evet ilk kez 3 sene önce 2014 yılında buraya tatil amacı ile geldim. O zamanlarda Natali bana sürekli Ukrayna’da kalmak ister misin, burada yaşamak ister misin diye soruyordu. Fakat, buraya gelip yerleşeceğim ve burada hayatımı devam ettireceğim hiç aklımın ucundan geçmezdi.  Bir aylık bir tatilden sonra Türkiye’ye geri döndüm ve döndükten sonra tabi turizme devam ettim. Ama işler her zamanki gibi kötüydü ve her yıl, bir önceki yılı aratır olmuştu. Böylelikle ben de nihayetinde turizmi bırakıp Ukrayna’ya yerleşmeye karar verdim.

U-A: Turizmi bırakıp Ukrayna’ya yerleşmeniz ne zaman oldu?

CA: 2015 yılında Ukrayna’ya yerleşmeye karar verdim ve Türkiye’deki tüm işlerimi devrederek bu ülkeye yerleştim. Burada bir evlilik yaptım ve iki senedir de buradayım. Karpatlar da hayatımı devam ettiriyorum ve yaşadığım yerde tek Türküm. Bu çok farklı ve güzel bir duygu (gülüyor). Burada 12 odalı, küçük bir butik otel işletiyoruz. Gezi ve kış turizmi amacı ile gelen bütün Türkleri buraya yönlendirmeye çalışıyoruz ve elimden geldiği kadar da herkese yardımcı olmaya çalışıyorum.

U-A: İşletmenizde ne tür aktiviteler oluyor, misafirlerinizi nerelere götürüyorsunuz, neler yapıyorsunuz?

CA: Bulunduğumuz yere çok yakın 150 metrelik bir mesafeden Prut Nehri geçiyor. Yaz aylarında rafting yapmak mümkün olabiliyor. Bunun yanı sıra at biniciliği, bisiklet turları gibi aktivitelerimiz mevcut. Bunlara ilave olarak, Ukrayna’nın 2061 metre yüksekliğindeki en yüksek dağı olan ‘Goverla’ dağına trekking düzenliyoruz. Kış aylarında ise kayak merkezlerinde çeşitli aktivitelerimiz oluyor. Burada bulunan kayak merkezi 65 kilometrelik 63 farklı piste sahip. Toplam 16 telesiyej ile farklı noktalara ulaşmak mümkün. Kışın oradaki bütün aktiviteler kayak merkezinde oluyor, yazın da kayak merkezi tamamen spor kompleksine dönüşüyor. Örneğin bisiklet parkurları su sporu tesisleri açılıyor. Dolayısıyla kışın kayak takımları ve snowboardlar ile çıkılan tepelere yaz aylarında ise bisikletlerle çıkılıp doğanın farklı tatları ile güzel vakit geçirme imkanı oluyor. Ayrıca  ‘Voda Club’ olarak bilinen büyük bir park alanı da mevcut. Genellikle bu park alanında su sporları ile çeşitli aktiviteler de organize ediliyor. Ayrıca çeşitli böğürtlenler ve yaban mersini gibi meyvelerin yanı sıra Ukrayna’nın en güzel mantarı da Karpatlar bölgesinde yetişiyor. Son olarak ‘Karpatlar’ın Saklı Prensi’ olarak bilinen ve Romanya sınırında olan büyük göle turlar düzenleyip kamp kurmak fırsatımız da oluyor.

Bu bölgeye ulaşımın da çok kolay olduğunu söylemeliyim. Örneğin, en yakın havalimanı olan Lviv havalimanı otobüs ya da araba ile üç buçuk saatlik bir mesafede bulunuyor. Ayrıca tren ile de bu bölgeye ulaşmak mümkün. Tren seferleri ile olan yolculuk ise beş buçuk saat sürüyor. Şehir içi otobüsleri ise yaklaşık altı saatte Lviv’den bu bölgeye geliyor. Aynı zamanda bir buçuk saatlik bir mesafede olan Ivano-Frankivsk şehrinde de bir havaalanı mevcut. Geçtiğimiz yıllarda Türk Hava Yolları iki kez sefer düzenlemesine rağmen pistlerin çok küçük olmasından ve bu yüzden uçakların zarar görmesinden dolayı bu seferler iptal oldu. Fakat halihazırda pistlerin genişletilmesi çalışmaları devam etmekte ve önümüzdeki günlerde bu havaalanının da tekrar faaliyete geçerek bu bölgeye olan ulaşımı kolaylaştırmasını umuyoruz. Turizmin bu bölgede çok yaygınlaşmasının bu süreci hızlandıracağı kanaatindeyim. Öyle ki, yedi yıl önce açılan kayak merkezinden önce bu bölgede hiç bir faaliyet yokken kayak merkezinin açılması ile birlikte turizm sektöründe bir patlama yaşanmış. Böylelikle bölgedeki insanlar kendi evlerinin üst katlarına ek katlar yaparak evlerini otel işletmesi haline getirmişler. Romanya’nın sınırında bulunan ve ‘Dragobrat’ olarak bilinen bir kayak merkezi daha mevcut. Her ne kadar fazla pist alanına sahip olmasa da çok geniş alanları ve yüksek rampaları ile snowboard tutkunları için önemli bir uğrak yeridir. Bu kayak merkezi ile bizim bulunduğumuz yer arasında ise 40 km’lik bir mesafe var. Halihazırda geliştirilen projeler ile 2022 yılına kadar bu iki kayak merkezinin birleştirilerek Avrupa’nın en büyük kayak merkezini bu bölgede inşa etme çalışmaları da devam ediyor.

U-A: Ukrayna’ya gelmeden önce dil biliyor muydunuz?

CA: Hayır, Türkiye’deki işimden dolayı sadece Rusça konuşabiliyordum. Fakat Rusça bilgisi bu bölgede çok da işinize yaramayabilir. Çünkü Ukrayna’nın batısında bulunan Karpatlar bölgesi kültürel açıdan daha yerel kalmış olmasından dolayı bu bölgede genellikle Ukraynaca hakim. Bu durum daha çok Rusça dilinin hakim olduğu doğu bölgesi ile farklılık gösteriyor. Bunun yanı sıra bu bölgedeki her şey doğal. Örneğin insanların yüzleri sürekli gülüyor, kimseyi tanımasanız dahi dışarı çıkıp merhaba diyebileceğiniz ve oturup çay ve kahve içebileceğiniz bir ortam var. Kimsenin yadırganmadığı ve dışlanmadı rahat bir yer bu bölge.

U-A: Şimdi Ukraynaca öğreniyorsunuz, değil mi?

CA: Evet, Ukraynaca öğreniyorum. Zaten eşim sürekli Ukraynaca konuşmamı istiyor. Kayınvalidem ve kayınpederim de aynı şekilde. Ben de elimden geldiğince konuşmaya çalışıyorum. Örneğin, günlük hayatta konuştuğum zaman insanların tuhafına ve hoşuna gidiyor. Bu da benim bu dili öğrenme ve konuşma isteğimi teşvik ediyor. Her ne kadar bir Ukraynalı kadar konuşamasam da konuşmayı denemek ve daha da ileri seviyede konuşmak istiyorum. Rusça konuştuğum zaman ise Ukraynaca konuşmam yönünde tavsiyelerle de karşılaşıyorum. (gülüyor).  Aynı zamanda ben de onlara elimden geldiği kadar Türkçe öğretmeye çalışıyorum. Onlar benden Türkçe öğreniyorlar, ben de onlardan Ukraynaca öğreniyorum.

U-A: Ukrayna’nın mutfağı nasıl, beğendiniz mi? En sevdiğiniz yemekler neler?

CA: En sevdiğim yemekler arasında tabi ki pancardan yapılan bir çorba çeşidi olan borş önce geliyor. Bir de bu bölgeye özgü Çanahi adlı bizim güveci andıran yemekleri meşhur. Ayrıca, Banoş var çok sevdiklerim arasında. Bu da genellikle yağ konulan ve mıhlamaya benzeyen bir yemek çeşidi. Ben genellikle üzerine tulum peyniri konulmasından yanayım (gülüyor). Bunların haricinde genellikle çorba türü yiyecekler ve patates çok tüketilen yiyecekler arasında geliyor.

Biz genellikle her çeşit yiyeceği evimizde yetiştiriyoruz. Buradaki bahçemizde koyun, dana, inek ve tavuk gibi hayvanları yetiştiriyoruz. Örneğin ineğimizden günde 12-13 litre süt temin edebiliyoruz ya da kümesteki tavuktan anında günlük yumurta alabiliyoruz. Ayrıca bahçemizde tüm meyve ve sebzeleri kendimiz ekip sonrasında doğal olarak tüketebiliyoruz. Bir nevi köy yaşantısı olarak düşünebilirsiniz. Dünyanın çoğu yerinde doğal yiyeceklere bir çok para ödendiğini göz önünde bulundurursak ben tüm bunlara kendi evimin bahçesinden ulaşabiliyorum.

Buna rağmen doğal olarak bazı özlemler de oluyor. Örneğin, zeytin Ukrayna’da pek yetişmiyor. Ancak Romanya ya da Polonya’dan konserve olarak geliyor. Yine de buraya gelen Türk misafirlerimiz bu gibi bize özgü yiyecekleri getiriyorlar ve bu özlemi de bu şekilde en aza indirebiliyorum. Anne ve baba özlemi ise daha bir başka tabi ki.

U-A: Daha önce anneniz, babanız Ukrayna’ya geldiler mi?

CA: Evet, annem babam sıklıkla geliyorlar. Annemin astım rahatsızlığı ve kalp ritim rahatsızlığı olduğu için bu bölgenin dağlık bol oksijenli temiz havası ona çok iyi geliyor. Oksijen yoğunlu bu bölgede çok fazla olduğundan alışmak biraz zaman alabiliyor. Ayrıca Karpatlar bölgesi ve Ukrayna, dünyanın en iyi ikinci kaliteli toprağına sahip. Öyle ki, zamanında burada savaş olduğunda, Hollandalıların götürebileceği tek şey toprak olmuş ve toprakları tren vagonlarına koyup götürmüşler.

U-A: Peki kimler geliyor otele, daha çok Türkler mi Ukraynalılar mı?

CA: Türk misafirlerimiz tabi ki de sıklıkla ziyarete geliyorlar. Özellikle internetten bizim reklamlarımızı buluyorlar ve irtibata geçiyorlar. Ben havaalanı transferlerine kadar burada her ihtiyacı karşılıyorum. Gece ya da gündüz zaman fark etmeksizin kendilerinin tercih ettikleri ulaşım aracı ile yardımcı oluyorum. İnanın sadece bir kişi gelse dahi aynı şekilde yardımcı oluyoruz. Türkiye’nin hemen hemen her yerinden gelen insanlar oluyor. Özellikle İstanbul, Bursa, İzmir gibi büyük kentlerden daha çok tabi ki de. Şu anda bile kışın kayak turizmi olarak Ocak ve Aralık aylarında rezervasyonlarımız dolu. Kayak için genellikle Türkiye’den gelenler oluyor. Genellikle Türkiye’de kış turizmine çok ciddi paralar verilirken bu bölgedeki durum ile gerçekten kıyaslanması zor. Önceden uçak biletleri alındığı takdirde çok da fazla maddi bir harcama yapmadan burada diledikleri gibi vakit geçirebiliyorlar. Özellikle yeni kimlikler ile pasaportsuz giriş imkanının olması da bu bölgeyi ve Ukrayna<2yı cazip hale getiren bir diğer unsur. Buna paralel olarak burada iş kurmak da çok pahalı değil ama sonucunda da çok fazla paralar kazanmayı hedeflememelisiniz. Önemli olan da zaten burada paranın satın alamayacağı şeyleri yaşamak. Huzur gibi…

U-A: 3 senedir burada yaşadığınızdan dolayı Türkiye ve Ukrayna arasındaki ortak noktaları şimdi daha iyi görebiliyor musunuz?

CA: Türkiye’ye sıklıkla gelip gidiyorum ve anne ile baba özlemi ve biraz da yemek özlemi (gülüyor) dışında kendimi gerçekten burada daha huzurlu hissediyorum. Çünkü insanların burada parayla işleri yok. Türkiye’de maalesef şehirleşme almış başını gitmiş, insanlar Anadolu’daki güzel yerleri –yaylaları, köyleri, kasabaları- kaderine bırakmış ve o güzelliklerin değeri kaybolmuş. Bir nevi daha fazla para kazanmak için takas edilmiş. Keşke Türkiye’de bozulmamış olabilseydi. Şimdi Türkiye’de kiminle konuşsanız geçim sıkıntısından başlayan bir çok sorunları mevcut. Ama buradaki insanlar dediğim gibi tekrar söylüyorum, ceplerinde parası olmasa bile yüzü gülüyor en azından mutlular.

U-A: İlk başlarda herhangi bir zorluk yaşadınız mı?

CA: Tabi ki ilk başlarda çok zorluk yaşadım, yaşamadım dersem yalan olur çünkü askerlik gibi sayılı gün gibi değildi. Artık burada hayatını devam ettireceksin, anne ve baba ile tüm sevdiklerin Türkiye’de ve burada tek başına olma fikri ve ilk zamanlarda sadece eşim ile konuşmak gerçekten biraz alışmayı gerektiren süreçler oldu. Eşimin Türkçe biliyor olması bu konuda çok yardımcı oldu. Önceleri otel işleri ile meşgulken sonrasında kayınvalidemin arsa tahsis etmesi ile sauna gibi ek faaliyetleri de eklemiş olduk. Uzun süren inşaat süreçlerinden sonra otel faaliyetlerimiz genişlemiş oldu. Bu süreçte gelen misafirler ile iletişim konusunda zorluklar yaşasam dahi eşimin desteği ile bu süreci kısa sürede atlatmayı başardık.

U-A: Başka zorluk yaşadınız mı?

CA: Yemek ve dil konusu iki temel zorluk oldu benim için. Bu süreçte satın aldığım araçla misafirleri kayak merkezine ya da diğer aktivite yerlerine getirip götürmek ile meşgul oldum. Örneğin 17 kilometrelik yolculuk sırasında misafirlerin sordukları sorulara cevap vermek için bazen eşimi telefonla arıyordum (gülüyor). İngilizce ya da vücut dili de her zaman işe yaramıyordu. Fakat şimdilerde dil konusunu aşmış bulunuyorum ve çoğu işimi kendim halledebiliyorum. Bu zorluk aslında biraz da beni buraya Türkiye’den misafirleri nasıl getirebilirim sorusuna yöneltti ve bölge ve Ukrayna dışına da açılmamıza sebep oldu diyebilirim. Sonrasında Türkiye’den de misafirlerin gelmeye başlaması ile de daha farklı ve çeşitli organizasyonlar yapmaya başladık. Son olarak dil konusunda örneğin, bazı Ukraynaca kelimelerin anlamlarının Türkçe karşılığı çok farklı oluyor ve bu da ortaya ilginç ve komik diyaloglar çıkarabiliyor. Bunları birbirimize anlatıp gülüyoruz.

U-A: Röportaj için teşekkürler.

CA: Ben teşekkür ederim.

İsmail Hakkı Kılıç tarafından deşifre edilmiştir.