Ukrayna’nın en önemli eleştirmenlerinden Elvira Zagurska, Tuncer Cücenoğlu’nun ‘Çığ’ adlı eserinden yola çıkarak Türkiye ve Ukrayna’nın kültür ve sanat alanındaki ilişkilerini değerlendirdi. Zagurska’nın yazısı şöyle:
Ukrayna’nın 1991 yılında bağımsızlığa kavuşmasından itibaren en önemli stratejik ortaklarından biri, Türkiye’dir. Yine de bu ortaklıkta ciddi anlamda bir dengesizlik söz konusudur: Ticari, ekonomik ve politik ilişkilerin hızlı gelişmesi yanı sıra kültür ve sanat alanındaki işbirliği ne yazık ki, arka planda kalmaktadır.
Tiyatroyu ele alacak olursak, kuşkusuz olumlu gelişmelere tanıklık ederiz. Son on yıl içinde, Türk yazarlarının kaleminden çıkan bir takım oyunlar Ukraynacaya çevrildiği gibi, Oleksandr Viter ve Neda Nejdana’nın oyunları da Türkçeye kazandırılmıştır.
Sözü geçen çevirilerin bazıları sahnelenmiştir bile. Öncelikle dikkate değer olanı, Tuncer Cücenoğlu’nun “Çığ” oyunudur. İlk olarak Ukrayna seyircilerine 2014 yılında Drogobıç Tiyatrosunda kavuşan bu yapıt, sonra Severodonetsk ve Herson’da da sahnelenmiştir. Ayrıca gurur verici olan şudur ki, Herson’da yapılan ve Ukrayna’nın en önemli tiyatro festivali olan “Tavriya Melpomenası” Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında, Mayıs 2019’da ilk defa düzenlenen, Türk oyun yazarlarından Behiç Ak, Zehra İpşiroğlu ve Özen Yula’nın da katıldıkları “Çağdaş Ukrayna ve Avrupa Dramaturjisi Kontekstinde kültürel diplomasi” adlı Uluslararası Konferansının açılışı için ‘Çığ’ oyunu seçilmiştir.
FISIL FISIL HAYAT
Tuncer Cücenoğlu’nun kaleminden çıkıp Litvanyalı yönetmen Linas Zaikauskas tarafından sahneye koyulan “Çığ”, birkaç anlam katmanı içermektedir. İlk bakışta bu, totaliter bir toplumda yaşayan insanlar hakkında metaforik bir hikayedir.
Bu insanlar, yılın dokuz ayı boyunca susmak ya da boğuk bir fısıltıyla konuşmaya mahkûm olup, geri kalan üç ayda dağdan inip kaçma fırsatına kavuşurlar. Kaçanlar da sadece ölmek için dönüyorlardır memleketlerine. Yazarın deyişiyle, yavrularını korkusuzca büyütebilmek için kaçıyorlar.
Aynı zamanda, bu hikaye, şu anda Ukrayna’da da çok gündemde olan aile değerleri hakkındadır. Seyircinin, gösterinin sonuna kadar gergin kalması için, oyunun yorumuna yönelik bu iki yaklaşım bile yeterliyken yönetmen Linas Zaikauskas bunlarla da yetinmemiş çünkü “Çığ”, zamanında yapılmamış bir seçim, zamanında verilmeyen ve bumerang gibi nesilden nesile dönen bir karar hakkındaki kıssadır.
Zamanında Yaşlı Adam (Serhii Myhailovskyi) kardeşinin kolcular tarafından öldürülmesine ses çıkaramamıştı; şimdi de erken doğum yapacak gelinini, kendisinin ya da bebeğinin çığlığı çığa yol açmasın diye diri diri mezara koymak isterlerken Yaşlı Adam buna tek başına koyamayacak kadar ihtiyarlaşmıştır. Her karakterin de, başını eğmek ya da tüfeğe sarılmak gibi seçenekleri vardır. Bütün aile üyeleri uslu uslu başını eğerken de, doğum yapan Genç Kadının kocası (Valerii Haifullin) bu sonuncuyu tercih eder.
Hikaye o kadar dokunaklıdır ki, özellikle bazı gergin sahnelerde seyirci gerçeklik duygusunu yitirir. Linas Zaikauskas her şeyi hesaplar: Oyunun başlangıcındaki, buz saçağından düşen damlaların sesiyle delinen karanlıktan (ışık, seyircilerin iyice tedirgin olmaya başladıkları anda sahneyi aydınlatır),kutudaki kibritlerin bile gümbür gümbür gümbürdeyebileceği kadar yoğun bir sessizliğe kadar, her ayrıntı Genç Kadının yaptığı erken doğumu gösterir. (Seyircilerden bazı bayanlar neredeyse kendileri doğuracaklardı). Çığ düşmesin diye boğuk fısıltıdan, tehlikesi daha tamamıyla atlatılmamışken gökleri çınlatan çığlığa kadar… Ve hatta sahne dekorunun başlıca unsuru olan, Ukrayna’daki köy evlerinin iç mekanını andıran halılardan (sahne dekoratörü Marharyta Misiukova),her karaktere birer tane olmak üzere, ne fazla ne eksik altı tane sandalyeye kadar…
Yazarın karakterlerin isim koymaması da tesadüf eseri değil – bunlar Yaşlı Kadın ile Yaşlı Adam, Kadınla Adam, Genç Kadınla Genç Adamdır. “Çığ”; genel kötümser dünya tablosuna ışık tutan, oyunun başlangıcından çok daha öncesinde başlayan ve ne yazık ki oyunun mutlu sonuyla bitmeyecek bir ailenin hikayesidir. Doğrusunu söyleyelim, bu hikaye eski SSCB Cumhuriyetleri için özellikle gündemdedir, fakat yukarıda sözü geçen, yazar tarafından oyuna doldurulup yönetmence yorumlanan çok anlamlılık sayesinde Ukrayna seyircisi, kendisine yakın olduğunu “okuyabiliyor” ve belki de bunun için “Çığ”, ister Batılı, ister Doğulu, Ukrayna’nın değişik bölgelerinde rejisörlerin dikkatini çekiyor.
Suum cuique – “herkes hak ettiğini bulur”. Bu oyun, birilerine göre insanın özellikle tam zamanında yapmak zorunda olduğu seçim hakkında, diğerlerine göre ise, ‘çığ’ düşmese bile elinde iktidar olan köydeşleri tarafından yok edileceklerini anlayarak kaçmak zorunda kalan göçmenlerin hikayesidir.
Herkes hak ettiğini bulur…